-Karataş ilçesinin saygıdeğer kaymakamları görev süreleri içinde kendi yönetim birimlerinin tarihi ve kültürel konularına ilgi duyar, tanıtımını yapar.
-Karataş kaymakamlığı adına internet ortamında yer alan tanıtım sitesinde Karataş Tarihi ile ilgili uzun bir yazıya yer verilmiş.
-Karataş tarihi içinde belgelere dayanmayan bilgilere de yer verilmiş. İskender'in Karataş'a geldiği ve burada saray yaptırdığı, Karataş isminin de İskender sarayının kara sütunlarına dayandığı hiç doğru olabilir mi?
-Saygıdeğer Karataş Kaymakamını, internet sitelerinde yer alan ilçe tarihi ile ilgili bilgileri yeni baştan gözden geçirmesi ve doğru bilgi ve belgelerle yeniden yazılacak bir metne yer vermesi dileğiyle...
Cezmi YURTSEVER, Tarihçi, 13 Ağustos 2016, Adana
.........................................................................................................................................
KARATAŞ KAYMAKAMLIK RESMİ İNTERNET SİTESİNDE
KARATAŞ İLÇESİNİN TARİHÇESİ
Karataş,
topraklarını tarih öncesi
dönemlerde Seyhan nehrinin
getirdiği alüvyonlu topraklarla dolarak oluşmuştur.
Bu
bölge tarih öncesi zaman dilimlerinde Arabistan
kütlesi su yüzüne çıkarken meydana gelmiş, kıvrımlarının etkisi ile deniz
sularının İstilasına uğramıştır.
Maraş’tan
Başlayıp Kızıldeniz'e dek uzanan çöküntü meydana gelirken İskenderun
Körfezi’ne doğru Lübnan Dağları yükselmiş, dağların yükselmesi İskenderun
Körfezi'ni oluşturan bir çöküntü meydana getirmiştir.
Böylelikle
körfezi batıdan çeviren ve yüksekliği 25.30 metreyi bulan tepeler meydana getirmiştir.
Tarih
dönemlerinde Karataş tepelerinin doğudan batıya kadar değişik toplumlara ve
milletlere mekân olma özelliği göstermiştir.
Karataş,
doğal kaynaklan, stratejik ve jeopolik konumu, morfolojik yapısı itibariyle
binlerce yıldan bu yana insanların dikkatini çekmiştir.
Buraların,
deniz kenarında bulunması. İlkçağlardan Yakınçağa kadar tepelerin tamamen
ormanlarla kaplı oluşu (Palamut ve ladin) yazın sıcak, kışın ılıman bir iklime
sahip bulunması, her şeyden öte İskenderun Körfezi'ni kontrol eden etkin bir
mekan oluşturması. İnsanlar İçin daima cazip bir ortam yaratmıştır.
Varılan
bulgular bizleri; Hititler, Luvi krallığı (m ö.1900), Kizavatna krallığı
(m.ö.1500). Makedonya krallığı Pers Satraplığı (m.ö 6 yy-m.ö.331). Selevokid
kırallığı (m.ö.3 yy-m.ö.1 yy) Grek yunan site devletleri dönemine, Roma'dan
Bizans imparatorluğuna, buradan Kilikya krallığına, sonra İslamiyet’le Abbasiler’e
Hamedan Krallığına, sonra Memlüklüler'e ve Osmanlı çizgisiyle zaman tünelinde
yaşatır.
Karataş
tarihinin (m.ö.4000) li yıllara kadar dayandığı söylenebileceği tarafımızdan
tahmin edilmekledir. Bilinen en eski uygarlığın Hititlerin izlerini taşıdığı
görülebilir.
Denizden
çıkarılan Fenike tipi amforalar bizlere m ö.2000’li yılların nostaljisini
yaşatır
Ayrıca
Luvi Krallığı ve Kizuvatna (m.ö.2000-m.ö.1500) Krallığı dönemlerine ait bölgede
bulunmuş sikkelerden söz edilmekledir.
Kronolojik
tarihin akışı içinde halklar, bu bölgede birbirine yakın yerlerde değişik
zamanlarda değişik uygarlıklara bağlı kentler oluşturmuşlardır. Buna kanıt
aranacak olursa; Karataş tepelerinde Kabaktepe’den Yedikardeş'e oradan
Mandal'ın üst kesimlerine ve oradan Karataş Feneri’ne kadar davam eden geniş
alanda bulunan değişik tip ve biçimdeki mağaralar, kale kalıntıları tiyatro su
sarıncı ve hamam gibi tarihsel eserler örnek gösterilebilir.
Karataş’ın
konumsal tarihi (m.ö. 2000)’li yılların ötesine, özellikle Yedikardeş ile
Mandal bölgelerindeki mağaralar incelendiğinde açıkça görülecektir.
Planlı
İlk yerleşim yerlerinden biri olan antik Magarsus'un m.ö.1400 ile m.ö.1200 lü
yıllar arasında kurulduğu Alman Prof.Th. Bossert tarafından yapılan araştırmalarla
ortaya konulmuştur.
Bu
antik kent, Karataş’ın 5 km batısında yer alır. Antik Magarsus, m.ö 7 yy. da
koloni kenti olarak parlak bir dönem başlatır. Grek, Roma ve Bizans
dönemlerinde önemli bir yerleşim kenti özelliğini gösterir.
Didimae
adaları, Antiocheia ve Yunanlıların lanuarium adını verdikleri Karataş koyu,
Pyramus (Ceyhan) nehrinin ağzından giren ve Mopsuhestia (Misis)e kadar
ulaşabilen ticaret ve savaş gemileri için bir sığınaktır.
Prof.Dr.Th.Bossert,
bir yazıtta kült hakkında Athena Tapınağından ve Ptholemaios'lar devrinde
"Pyramus kıyısındaki Antiocheia"adı verilen Magarsus'tan
bahsedildiğinden söz etmektedir.
Yine
aynı makalede bu antik kentin önünde yer alan ve "Dydimae” adı verilen her
İki adanın üzerindeki kalelerin mimari kalıntıları Karataş ve civarındaki
köylere buradan (18 ve 19 yy) larda yapılan Menzil Han İle İskele’nin imarında
kullanılmıştır.
Magarsus
ilkçağ’dan ortaçağa kadar Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Fenika,
Rodos, Girit, Venedik, Ceneviz hatta Portekizli deniz ticaret filolarının
uğradıkları gelişmiş bir ticaret kentiydi.
Bu
ticaret devletleri ve kolonileri. İskenderun-Kıbrıs-Antalya üçgeninde doğudaki
Akdenlze uzanan en uçtaki kent olma özelliği ve kontrol ettiği deniz
alanlarından dolayı Magarsus valilerine vergiler ve hediyeler verirlerdi.
Magarsus
Antik kenti, dönemin en bayındır kentlerinden biri olma özelliğine sahipti.
Öncelikle büyük ve geniş bir kalesi vardı. Kale muhkem ve sağlamdı
Yine
Magarsus'ta tarihi bir hamam yapılmış olduğu ve bu su dağılım sistemine bağlı
olarak çalıştığı anlaşılmaktadır
Magarsus'un
güneyimde denize ait Kalepınarı ile antik tiyatro arasında kent valisinin
sarayı yer almaktadır. Saray pınarın hemen yanındadır. Denizin hemen yakın
kıyıları iyice İncelendiğinde bu sarayın sütunlarının dipte parçalanmış
bulunacağı ve Karataş evlerinin imarında kullanılmış olduğu görülecektir.
Karataş'ın
sualtı arkeolojisi de karadaki kadar zengindi. Didimae adalarının etrafında
yapı yıkıntılarının varlığı hala su dibinde yer alırken doğudan batıya
Magarsus'a.doğru bir su yolu yıkıntı ve izlerine yer yer hala rastlanmak
mümkündür
Büyük
savaşların muhtemelen yaşanmış olduğu bu bölgede batık gemilerin bulunabileceği
üzerinde durmamız gerekirken. Seyhan ve Ceyhan Nehirlerinin binlerce yıldır
taşıdıkları alüvyonlarla kıyılardaki yakın yerlerdeki doğal mekân ve yapıyı
zamanla örttüğü de aşikârdır.
M.Ö.547'de
2.Kuruluş döneminde Bütün Çukurova ve Magarsus'un Persler'in eline geçtiği belirtilmektedir.
Çalışkan,
görgülü kültürlü Çukurova halkı, Pers İdarecilerini yıldırıyorlar. Bu durum
Pers imparatoru 2 Kuraş'a bildiriliyor. 2. Kuraş, bölge İleri gelenlerini
toplayarak içişlerinde serbest, dış işlerinde imparatorluğa bağlıyor. Vergi
olarak ta Çukurova'dan yılda 360 tane beyaz at ile 500 talent (1300 kg) gümüş
almayı kabul ettiriyor.
Yine
Persler, m.ö.500'lü yıllarda İmparator Büyük Dara'nın bölgenin haberleşme
sisteminin beğenmesi üzerine süratli atlar ve eğitimli ulaklarla dünyanın ilk
posta sistemini resmileştirdiği söylenir.
Pers
egemenliği, Büyük İskender'in M.Ö.331 yılında Darius'la yaptığı isos
savaşlarına kadar devam eder. İskender, Magarsus kalesi’nde Athena tapmağının
yakınlarında kendine renkli kara bazalt taşlarından bir saray yaptırır.
Karataş'ın bugünkü adı bu taşlardan alınır.
M.Ö.
3,yy.'da bölge tamamen Selevkoslar'ın eline geçer. Yaklaşık 250 yıl kadar
Selokid. Krallığı buralarda etkinlik sürdürürler.
Roma
imparatoru Justinyen, Mısır seferi'ne giderken buraları İstila etmiş Magarsus
kalesini de yıkmıştır.
Batı
Roma İmparatorluğu yıkıldıktan sonra Kilikya eyaleti İle Magarsus kenti de
Bizans sınırlarına alınmıştır.
Magarsus
kenti ve kalesinin ortaçağ'da harap olduğu ancak bölgeyi Bizans egemenliğinden
alan Harun Reşit bu kentini İmarını tahkimini ve iskânını yaptırmıştır.
Oğlu
Kasımın özellikle kale tamirini tamamlamış buraya bol askeri güç yerleştirmiş
olduğu sanılmaktadır. Bu müstahkem kale içinde bir de mescit olduğu söylenir.
Abbasilerin
yıkılışından sonra yeniden Krallık dönemlerinin yaşandığı ve bu dönemlerde
Kuzey Suriye'de Hamedani devletinin kurulduğu, bu bölgenin de Hamedaniler'e
bağlandığı rivayetlenir.
Magarsus,
ilkçağ'dan ortaçağa kadar Akdeniz ticaretini ellerinde bulunduran Fenike,
Rodos, Girit, Venedik, Ceneviz hatta Portekizli deniz ticaret filolarının
uğradıkları gelişmiş bir ticaret kentiydi.
Bu
ticaret devletleri ve kolonileri, İskenderun-Kıbrıs-Antalya üçgeninde doğudaki
Akdenize uzanan en uçtaki kent olma özelliği ve kontrol ettiği deniz
alanlarından dolayı Magarsus valilerine vergiler ve hediyeler verirlerdi.
Tarihsel
ve jeopolitik değerler gösteriyor ki, zaman zaman Magarsus'a vergi ödemek İstemeyen
deniz tacirlerinin Didimae'ları (adaları) zaptettikleri, buraları koruyan ve
ikmal limanı olarak kullandıkları anlaşılır. Bu nedenle çoğu zaman Magarsus'un
4-5 km doğusundaki bu ada kalelerinde; farklı korsan ve koloni bayraklarının
dalgalandığı görülmüştür.
Magarsus
askeri açıdan önemli bir noktaydı. Bu müstahkem kent kalesi, Ceyhan nehri
boyunca sıralanan Mallos, Mopsuhestia, Hemite, Hierapolis ve Asitavanda
kentlerinin kilit noktasını oluşturuyordu Çünkü Prof. Bossert'in de açıkladığı
gibi Magarsus kentinin kalesinin sağ bâtısından Ceyhan nehri denize dökülürdü.
Ticari
yük gemileri, Magarsus denetiminde hemen kalenin dibindeki batı ağzından
Ceyhan nehrine girerek, bugünkü Kızıltaha köyünde yer alan antik Mallos
kentine ulaşır, getirdikleri yağ, şarap, sabun ve zeytini satar, buradan da
tahıl baharat ile ipek ve canlı hayvan götürürlerdi. Bazen gemilerin Misis'e
ulaştıkları da görüldü.
Antik
çağda Mallos, Yüreğir ovasının tahıl ambarıydı. Misis ise antik çağda bölgenin
en gelişmiş tahıl ve ticaret merkeziydi.
Baharat
yolu üstündeydi. Roma İmparatorluğu çağında Çukurova en parlak dönemlerini
yaşamıştır. Buradan götürülen tahıllar Roma imparatorluk sarayına ulaşırdı.
Persler döneminde ise canlı hayvan olarak, at ticareti yapılırdı. Tarımsal
dönemi antik çağların derinliklerine uzanan dönemlerde bu bölge için çok
önemli savaşlar verilmiştir.
Homerous'un
İlyada'sı Magarsus'un, Misis'i kuran Mopsos'un Turuva savaşlarında tanışıp
Çukurova'ya getirdiği Yunanlı Anfloksos tarafından kurulduğunu yazar. ve
Anfloksos'un iktidar hırsıyla m.ö.1184 yılında Çukurova'ya hakim olma
isteğiyle Mopsos'un da deniz ticaretini engellediği gerekçesiyle olmalı ki,
kanlı savaşlara tutuşurlar. Bu nedenle ikisinin de bu kentin tiyatrosunda
savaşa tutuştuğunu ilyada'dan öğreniyoruz.
Yani
Magarsusun ilk çağların gerilerinde Helenistik bir kent olduğunu .ve Olympus'ta
yaşayan birden çok tanrıya inanan insanların kenti olduğunu anlıyoruz.
Magarsuslularda
yöredeki diğer haklar gibi tek tanrıya hemen inanmamışlar m.s.3.yy'a kadar
direnmişler.
YEDİ KARDEŞ EFSANESİ
YEDİ KARDEŞ EFSANESİ
Yöre
halkının çok tanrılı bir dine inandığı bir dönemde altı kardeş, halkı tek
tanrılı bir dine davet etmişler. Bu kardeşlere sadece bir çoban inanmış. Yöre
halkı, altı kardeş ile onlara inanan çobanı öldürüp, palamut ormanlarının İçine
altısınıda gömmüşler.
Sonra
halk Allah'ın bir olduğuna inanınca, bu yedi kişinin kıymetini bilmiş ve
şimdiki türbelerini yaptırmışlar. Bundan dolayı buraya yedi kardeş ziyareti
deniliyor.
Tarihte
Kilikya Krallığı; Adana merkez yöresi olmak üzere Mersin, Maraş, Gaziantep ve
Hatay illerinde kurulan Roma'ya bağlı birçok bölge krallıklarından biridir.
Birçok
medeniyet buralardan geçtiği halde,' kilikya varlığının uzun sürelerini vergi
ödeyerek geçirmiştir.
Bu
krallığın en önemli kentleri Sis (Kozan), Mallos (Kızıltahta köyü), Magarsus
(Karataş), Misis, Tarsus ve Ayas (Yumurtalık)’tır. En önemli liman kentleri ise
başta Magarsus olmak üzere Ayas ve Payas'tır. Magarsus, önemli bir ticaret ve
sanat kentiydi. Kültürlü bir topluma sahip olduğu anlaşılmaktadır. Antik
kent, tarihsel sanatsal ve kültürel öğelerin ağır bastığı siyasi ve Jeopolitik
sorumluluklar taşıyan bir kentti,
Bir
balıkçı tarafından, 1980 yılında balık avı İçin suyun dibine daldığı ve suyun
dibinde görüp sonradan İhbar ederek çıkarılıp Adana Bölge Müzesinde sergilenen
Bronz Heykel Magarsus sanatının hangi düzeyde olduğu hakkında yeterli ip uçlan
vermektedir. Heykelin m.ö 1 ve m.s. 2 yy'lara ait olacağı düşünüldüğünden
m.ö.1. yy’da Eyalet valiliği yapan Çiçeron'a ait olma ihtimalini de
düşünülmektedir.
1980
Yılında ilk kez amfi tiyatrosunun yeri tespit edilmiş. Tiyatronun merkezi,
kalepınar adı verilen yerin altında kalmış ve bir kısmı deniz içine kadar
uzanan sarayla iç içe bir mimariye sahip olduğu tahmin edilmektedir.
Amfi
tiyatroda 1987 yılında yapılan yüzeysel kazı denemelerinde kazı başkanı MArif
Bilici 07.01 1988 tarihli Karataş Tiyatro Kazısı adlı raporda:
Antik
Magarsus Tiyatrosu'nun temellerinin kalker taşlardan yapılmış olduğu çok az
miktarda mermer kaplama kullanıldığı orkestra kısmında kazılan yerde yer yer
mozaik kaplama olduğu tespil edildiği belirtilmiştir. .
Burada
Helentsit çağa ait tabak ve kaseler ve Roma dönemine ait çeşitli cam şişe
parçaları, m.ö.4. yy'dan başlayarak m s.9. yy'da Bizans dönemine ait olan
bronz sikkeler bulunmuştur, deniliyor.
1885
tarihli Alishan'ın eserinde antik Magarsus kentinin denize nazır tiyatrosu yanı
sıra tanrıça Athena adına İnşa olunan bir tapınağın varlığından söz
edilmektedir.
Büyük
İskender İsos savaşına giderken buraya uğramış ve tapınağı ziyaret ettikten
sonra koruyucu tanrıca Athena adına kurbanlar kestirmiştir.
Abbasiler'in
yıkılışından sonra yeniden Krallık dönemlerinin yaşandığı ve bu dönemlerde
Kuzey Suriye'de Hamedani devletinin kurulduğu, bu bölgenin de Hamedaniler’e
bağlandığı rivayetlenir.
Arap
ve Alevi olan bu devletin 9 ve 10 yy'larda, yaşadığı söylenir. 944 yılında ebu
Taglib'in amcası Seyfüd Devle (Ebu'l Hüseyin Ali bin Ebu'l Heyca)'nın buralar
için Bizanslılara büyük mücadeleler verdiği anlatılır. Haçlı seferlerinden
sonra buralar önce Selçuklular'a sonra da Memlüklüler'e bağlanmıştır Ermeni
Kilikya Krallığı'nın hükmü altında kalan bölge, bu dönemlerde iyice gerilemiş
ve Haçlı yıkımlarıyla adeta tükenmiştir.
Bu
gün Magarsus kalesi ve kentinin yerinde yeller esmektedir. Bunun iki nedeni
vardır. 1. si bölgenin haçlılar tarafından yakılıp yıkılması 2. si de bölgenin
yaşadığı büyük depremlerdir.
Karataş'ta
Osmanlı döneminin ilk yıllardan 18. yy sonlarına kadar birkaç hanelik Rum ve
Ermeni halkından oluşan küçük bir köy vardır. Köy halkı geçimini deniz yoluyla
gelen tacirlerle yaptıkları ticaretle sağlarlardı. Burada, Diyarbakır
Çermik'ten gönderilen Kadıkıran, Çin Yusuf ve Çapar kardeşlerin ilk Müslüman
yerleşimini bugünkü Karataş'ta sağladıkları görülür. Bunlar Güney Azerbaycan'ın
Sencar kentine adına veren Alevi ileri gelenlerinden Emir Hasan Mekzun el
Sencari’nin aşireti Haddadin'lere mensup Şıh Mahmut Şahadi 18. yy'ın ikinci
yarısında Karataş'a ilk gelen aileleri oluşturdular.
Karataş'a
gelen ilk Müslümanlar derenin doğusunda Ermeni ve Rum halkı ile onların
şimdiki bir ilkokulda temelleri bulunan kiliselerini görünce derenin batısında
konuşlandılar 1860-1870’li yıllarda İngiliz ve Fransızların Osmanlı'ya tarımsal
gelişimde yardımcı olmak amacıyla aşırı ilgilerinin amacı yeni yeni anlaşılmaya
başlanmıştır.
Ortaçağlar'da
yoğun saldırılar nedeniyle ayakta yapı kalmamıştır. Olup ta taşınabilenleri,
1850 ile 1878 yılları arasında Karataş feneri açıklarına geceleri yanaşıp,
gündüzleri araştırdıklarını götüren Fransızlar, buraların tarihini talan etmişlerdir.
Bütün açılan mağaralar, ortaya çıkan tarihsel yapıların hemen hepsinin boş
olduğu görüldü.
Yakınçağ'dan
kalan en önemli yapılar arasında. 1782 yılında Mir Ali Tarafından Menzil Han,
Hasan Paşazade Hacı Ali Bey'e aittir.
Bu
handan geriye sadece giriş kapısı ve üç girişi kemerli oda kalmıştır. Hanın
güneyinde bir İskele denize uzanırdı. Yaklaşık üç yüz metre uzunluğundaki bu
iskeleye küçük yük gemileri yanaşır bu Handan yapılan ticaretle yüklerini
indirip; yeni yük, genellikle tahıl, bindirirlerdi.
Bazı
kaynaklardan anlaşıldı üzere bugünkü Karataş'ın eski adıyla 1957'lere kadar
İskele köyünün yakın Müslüman tarihinin sosyolojik anlamda 18. yy da başladığı
söylenebilir.
İstanbul-Bağdat
demiryolu yapıldığı dönemlerde Rum halkından Serendi Efendi Adana'dan Karataş'a
demiryolunu getirmeyi planlayarak büyük düşünmüşse de bölge halkından gerekli
desteği göremediği ve önceden getirdiği demiryolu raylarının çalınıp yapılarda
kullanılması üzerine Karataş'a düşündüğü demiryolunu Mersin'e yaptırmıştır. O
dönemde Mersin, çoğu huhtan evlerin oluşturduğu 2800 nüfuslu ve yerleşim
merkeziydi. Bu Karataş’ın tarihsel gelişimini karşılaştırmak için önemli bir
vakıadır.
Yakın
tarihimizde Karataş 1. Dünya savaşından hemen sonra Mondoros Mütarekesine,
dayanılarak işgal edilir. Hatta Fransızların burada bir yıl kaldıkları
anlatılır.
Fransızlar
Ermeni Militanları Müslümanlara eziyet etmişlerdir. İmam Süleyman Efendi,
halkın önünde gözdağı verilmek için kırbaçlanarak öldürülmüştür. Fransız
zulmünü yaşayan atalarımız Mustafa Kemal önderliğindeki ulusal kurtuluş
hareketinin başlamasıyla Ankara andlaşmasıyla çekilen Fransızlar'dan sonra
aynı dönemlerde halkın korkudan dışarı çıkamadığı bir gece Karataş tepelerinde
bine yakın çadır kurulur (Aralık 1921), bir gece sonra, yine bir gece yarısı
bu çadırlar, sahipleri Ermenilerce sökülerek kendilerini açıkta bekleyen
gemilere (Fransız) binmek üzere filikalara yüklenirler. Halk bu dramı sabaha
kadar izler. Gemilerin ilk limanı muhtemelen Beyrut olmalıdır
Böylelikle
M.Kemal'in Ankara'da yaktığı ışık Karataş'ı aydınlatır. Karataş'a Kurtuluş
savaşı sonrası Mücadele yıllarında "Selanik göçmenleri getirilerek, ilçeyi
terk eden gayrimüslimlerin evlerine yerleştirilir, bunlara toprak verilir. . “…
Karataş 1928 Yılında Bucak, (Belde) 1957 Yılında İlçe olmuştur.” 1986 Yılında
Yüreğir İlçesinin kurulmasıyla birlikte köylerin bir kısmı Yüreğir ilçesine
bağlanmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder